İTKİB Ekspres: Dünyadan Haberler 2023 Şubat
İTKİB Ekspres: Dünyadan Haberler
🌍Mikrofiber Atıklarda Yeni Yaklaşım: İleri Dönüşüm
Mikrofiberler bir çevre ve sağlık sorunu haline gelmiş durumda. Plastik veya tekstil atıklarından oluşan bu maddeler soluduğumuz havada, içtiğimiz suda ve yediğimiz yiyeceklerde bulunabiliyor.
Bu ayın başlarında yayımlanan bir çalışmaya göre iç mekân havasına her yıl havada uçuşan 2.675 adet mikroplastik partiküle maruz kalınıyor. Polyesterden yapılan kıyafetler bu konuda ciddi bir kaynak teşkil ederken kimyasal boyalar ve bitirme işlemlerine maruz kalan doğal elyaflar da bir sorun haline gelebiliyor.
Surrey Üniversitesi'nde kimya ve süreç mühendisliği alanında öğretim üyesi olan Duyar ise bunu bir sorun yerine kaynak olarak görmeye çalışıyor: çamaşır makineleri sorunun artmasına neden olurken aslında potansiyel bir çözüm için gözlemlemekte. Atıksu filtrelerinden fışkıran ve okyanus ya da nehirlere dökülen sentetik ya da doğal yüzbinlerce küçük tekstil partikülü önemsenmeyebiliyor.
Bazı şirketler hazır giyimden kaçınarak mikrofiberleri durdurma çabasında, bunlar arasında yer alan Inditex Grubu Alman kimyasal firması BASF ile beraber geçtiğimiz Kasım ayında güçlerini birleştirerek yeni bir çamaşır deterjanının açılışını yaptı. Söylenene göre söz konusu ürün tekstil materyallerinden mikrofiber salınımını %80'e kadar önlüyor.
Diğer markalar ise dökülmeyi önlemek için farklı parametrelerle (lif bileşimi, iplik bükümleri, malzeme yoğunluğu) deneyler yapıyor.
Bir diğer yükselen trend ise mikrofiber filtre kurulumları. Örneğin Fransa 2025 itibariyle tüm yeni çamaşır yıkama makinelerinde bu filtreleri zorunlu kılıyor. İngiltere'deki kanunyapıcılar da benzer bir zorunluluk için çağrıda bulunuyor.
Hali hazırda Electrolux ve Xeros Teknoloji gibi üreticiler ağ-tipi cihazlar geliştirerek bu görünmez belanın önünü alma amacında. Bu ay Las Vegas'taki bir fuarda Patagonia ve Samsung, mikroplastiklerle savaşma konusunda bir dönüm noktası olarak yeni bir çamaşır makinesi tanıttılar. Bu ürün daha düşük mikrofiber döngüsü sayesinde mikroplastik emisyonlarını %54'e kadar düşürüyor. Ürün aynı zamanda mikrofiber filtreye de sahip.
Peki sonrasında ne oluyor?
Melis Duyar, elyafları topladıktan sonra ne olacağı ile ilgili düşünmeye başladığını ve bu alanda bir çalışma olmadığını gördüğünü söylüyor. Duyar'ın geçmişinde karbon yakalama ve karbon kullanımı konularında çalışmalar var fakat kendisi bu iki konu arasında bir paralellik görüyor. Ağustos 2021'de Kuzey Carolina Üniversitesi'nden bu konuda çalışmak üzere fon alan Duyar, çalışmalarında ilave sera gazı emisyonu yaratmadan pamuk, polyester ve diğer malzemelerden oluşan mikrofiberlerin nasıl ileri dönüştürülebileceği sorununa ilişkin bir misyon edindiklerini ifade ediyor.
Karışık elyaf besleme stoklarını temiz hidrojen ve katı karbona dönüştürebilen bir termal süreç geliştirilen çalışmada, sonrasında ise aralarında piller, su temizleyicileri, güneş pilleri ve medikal cihazlar da olmak üzere çeşitli uygulamalar için, ayrıca fosil yakıt kullanmadan karbon nanomalzemeler oluşturmak üzere işlenebileceği belirtiliyor.
Tabi bunu yapmak söylendiği gibi kolay değil. Örneğin pamuk polyesterden çok daha farklı davranıyor. Mevcut mikrofiber atığı ayrıca deterjan, saç, kir gibi özel uyum gerektiren şeyler içeriyor.
Bu yeni teknolojiyi gerçek dünya koşullarında uygulamak için Duyar'ın takımı, hem ev tipi hem de ticari yıkama makinelerinde %90'ın üzerinde mikrofiber engelleyen XFilter'in yaratıcısı olan Xeros ile iletişime geçti ve Xeros hemen devreye girdi. Xeros'un uygulama geliştirme takım lideri Paul Servin, Fransız ve İngiliz hükümetleri ile temasta olduklarını söylerken, yeni yaratılan bu yeni atık kaynağına ne olacağı ile ilgilendiklerini belirtirken, sorunun sadece yıkama makineleri olmadığını, çamaşır kurutucular ve süpürgelerin de benzer fiber içerdiğini, tüm bunların, Duyar'ın araştırmasının potansiyel olarak ele alabileceği birbiriyle bağlantılı aynı sorunun parçalarını oluşturduğunu söylüyor.
Önümüzdeki 12 ay boyunca Duyar'ın ekibi, bir hanenin gerçekten üreteceği mikrofiber atıkları inceleyerek sorunu "tam olarak anlamak" için Xeros ile birlikte çalışacak. Buradaki amaç bazı fikirleri laboratuvar ortamından çıkararak daha ticari uygulanabilir alanlara taşımak.
Değişken olan ve toplanmadığı takdirde çevreye zarar veren bir şeyi alıp yararlı bir malzemeye dönüşecek malzemelerle ilgilenen Duyar, yıl sonu itibariyle minimum maliyet ve enerji kullanımı gerektiren bu tekniği geliştirirken ürettikleri üründe "bir dereceye kadar seçicilik" elde etmeyi amaçlıyor. Bunun kısa vadeli bir çözüm olduğunu söyleyen Servin ise ideal bir dünyada mikrofiberlerin ilk etapta sorun olmayacağını söylerken, uzun vadeli çözümün ise tekstil sektöründe kullanılan malzeme değişiklikleriyle elde edilebileceğini, bu açıdan Duyar'ın çalışmalarının önemini vurguladı.
🌍Denetimler Gerçekte Kime Hizmet Ediyor?
Firma denetimleri (audits) genellikle daha uyumlu bir moda sektörüne ulaşmanın bir parçası olarak görülse de her bir markanın tedarikçisini her seferinde başa döndüren kendine has bir denetim seti var.
Neden markalarıntalep ettiği şeffaflık seviyelerinde bu kadar farklılıklar var? Denetimler gerçekte kime hizmet ediyor? Kim tüm bu süreci yönetecek zamana ve paraya sahip?
Kingpings Newyork'ta “Denetim ve Sertifikasyon Kültürünün Ötesi” başlıklı panelde gündeme gelen denetim ve sertifikasyonlar konusunda tüketicilerin kötü çalışma koşullarına odaklanması bu konuyu acil hale getirirken, sektörde standartlar ve zorunlulukların eksikliği, mükemmeliyete ulaşmayı güçleştiriyor.
Panelde konuşan HAP International Due-Dilligence platformu CEO'su Andre Raghu “Bir kitap yazsaydım adını Sertifikasyonlar Miti: Paramparça Hayaller koyardım” derken, denetimlerin gerçekte kime hizmet ettiği ve amacının ne olduğunun asla şeffaf olmadığını belirtti. Raghu sertifikasyon sektörünün devamlı pilot bir uygulama içerisindeymiş gibi gözüktüğünü ve çalışanları mı yoksa markayı mı koruduğu konusunda sorulacak sorulara cevap alınamadığını söylerken, bu programların neyi amaçladığının öğrenilemediği bir ortamda markaların nasıl hayatta kalacağının belirsiz olduğunu ve burada anahtarın fazlalığı ortadan kaldıracak sürecin nihai sonucuna odaklanmak olduğunu kaydetti.
Cornell Üniversitesi ILR Küresel Çalışma Enstitüsü Yöneticisi Jason Judd ise denetim sisteminin gerçek bir sistem olmadığını, bir programlar karmaşası olduğunu, diğer bir problemin ise hesap verebilirliği olmayan çok fazla sayıda insanı işaret etmesi olduğunu ve her oyuncunun bir sonrakine suçu attığı bir suçluluk çemberi yaratıldığını söyledi. Tesco'ya açılan davaya işaret eden Judd, Mae Sot-Tayland gibi mevzuatın oldukça gevşek olduğu yerlerden alım yapan tedarik ve satınalma yöneticilerinin, bu yerlerde gerçekte ne olduğunu bilmek zorunda olduğunu, 'bilmiyorduk' demenin ya da 600 dolar ödenen denetim firmasını suçlamanın ciddiyetten uzak olduğunu kaydetti.
Crescent Bahuman Strateji, Sürdürülebilirlik ve İnovasyondan Sorumlu Başkan Yardımcısı Zazi Saleemi ise patronları tarafından gözlenen ve denetmenlerin duymak istediklerini söylemeleri için yönlendirilen çalışanların olduğu bir yerde denetim sonucunun ne kadar doğru olduğunun tartışmalı olduğunu, çok az sayıda işletmenin buna sıfır tolerans gösterdiğini kaydederken Tesco davasına kanun dışı koşullarda planlanan bir denetim öncesi yapılan hazırlıkta bir çalışanın kazara makineye kolunu kaptırmasının neden olduğunu hatırlattı.
Andre Raghu, en önemli tedarikçi sorunlarından birinin tedarikçinin bir markanın kılı kırk yaran talepleri ekseninde büyük bir denetim geçirdikten sonra, bu kez başka bir markanın kendine has kriterleriyle uğraşmak durumunda olduğunu söylerken; çok fazla öğe barındıran kontrol listeleri olduğunu, örneğin bir markanın tedarikçiye kapıların içeriye açılmasının zorunlu olduğunu söylerken, bir başka marka gelip kapıların dışarı açılmasının zorunlu olduğunu söyleyebildiğini ifade etti.
Ayda 1, yılda 12 milyon civarında denim üreten Crescnt Bahuman'dan Saleemi sistemden duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirerek, kendi mesaisinin %21'ini denetimlere ayırmak zorunda olduğunu ve yılda 22-26 arası ayrı denetime harcanan paranın 100 bin doları bulduğunu, bunun da toplamda 4-5 markadan kaynaklandığını vurguladı.
Denetim sürecindeki fazlalıkları düzene koyma ve azaltma konusunda, şirketlerin bilgi paylaşabilecekleri ittifaklar kurma çabasında olduğunu söyleyen Judd ise, bazı marka ve perakendecilerin dostane bir rekabet içerisinde çalışacaklarını ve aynı tedarikçiden alınan denetim raporlarını birbirleriyle paylaşacakları ya da bildikleri bir perakendeci tarafında yakın zamanda denetime giren tedarikçileri pas geçebileceklerini söyledi. Judd, SLCP'nin denetimleri konsolide etme ve fazlalıkları elemine etme açısından sektöre önerilebileceğini ve bu programın amacının, şeffaflığı arttıran ve denetim yorgunluğunu ortadan kaldıran yüksek kalitede, doğrulanmış ve kıyaslanabilir datanın paylaşımıyla denetim yorgunluğunu ortadan kaldırmak ve böylece kaynakları serbest ve yeniden kullanılabilir hale getirmek olduğunu belirtti.
🌍Tüketiciler Şu An Her Zamankinden Daha Sıkışmış Durumda
Tüketiciler bundan sonra daha da sorumlu olmak durumunda. Tüketiciler perakende sektörünün anahtarını ellerinde tutarken, resesyon risklerinin olduğu belirsiz ekonomik zemin, dördüncü çeyrekten itibaren brüt kâr marjı baskısının artmasıyla başlayan yıl içinde, perakendecilerin stratejik operasyon planlamasını derinlemesine incelemelerini gerektirecek.
Tüketici ve Enflasyon
2022 yıl sonu itibariyle tüketiciler sürpriz bir biçimde enflasyon görünümü konusunda daha olumlu bir moddalar. Tüketici Güven İndeksi Aralık ayında 101.4'ten 108.3'e yükselirken, Ekim ayından beri yaşanan düşüşlerin ardından 2022 Nisan ayından beri en yüksek seviyeyi yakalamış durumda. Petrol ve gaz fiyatlarının düşmesi de enflasyon beklentilerinin gerilemesine ve 2021 Eylül ayından beri en düşük seviyeye gelmesine neden oldu.
İlaveten Aralık ayında fiyat artışları %0,1 oranında yavaşlarken, Tüketici Fiyat Endeksi'ne göre Kasım ayında %7,1 olarak hesaplanan son 12 aylık dönemdeki enflasyon oranı, Aralık ayı itibariyle ise %6,5'a gerilemiş durumda. Tabi bazıları bu düşüşün geçici olduğunu düşünüyor. Tüketiciler belirli harcama kalemlerini mallardan hizmetlere kaydırmış durumdalar. Bunun 2023 yılında da devam etmesi beklenirken, enflasyon ve faiz artışlarından kaynaklanan ters rüzgarlar olması da öngörülüyor.
Toptan satış stoklarının Kasım 2022'de %1,0 artarak 933,08 milyar dolara yükselmesi de durumu karıştırabilir. Ekim'deki artış sadece %0,6 düzeyindeyken, Aralık datası ise henüz yayımlanmadı. Artan stoklar ekonominin büyüdüğünü ve ABD dördüncü çeyrek GSYİH büyümesini destekleyebileceğini gösteriyor. Nispeten sıkı iş gücü piyasasıyla beraber bu büyüme, Fed'in enflasyonu azaltmak için mütevazi hamleler yapmasını güçleştirebilir.
İstihdam resmi nispeten güçlü olsa da iş gücü piyasası pek çok nedenle hızlı bir biçimde değişebilir. İşletmeler onları daha büyük borç ödemelerine zorlayabilecek faiz oranlarından ve bir yandan da ekonominin resmi olarak resesyona girip girmeyeceğinden endişe ediyor. Ayrıca Microsoft'un 10.000 kişiyi işten çıkarması ve diğer benzer işgücü azalmalarının tüketici harcamalarına etki etmesi neredeyse garanti iken bu özellikle giyim ve ev ürünleri satan perakendeciler için üzücü bir haber.
Ekonomik göstergeler de gerilemenin çok yakın olduğunu gösteriyor; LEI endeksi (The Leading Economic Index) Kasım ayında %1 düşerken, Mart 2021'den beri en düşük seviyeye gerilemiş durumda.
Wells Fargo ekonomistleri yaz aylarına kıyasla tüketicilerin Aralık ayında daha güvenli olsa da hale temkinli davrandığını; faiz oranlarındaki artış potansiyelinin hala güçlü sayılabilecek işgücü piyasasında aşağı yönlü gerçek bir risk olduğunu söylüyor.
Ulusal Perakende Federasyonu (NRF) baş ekonomisti Jack Kleinhenz, resesyon olasılığını başlatacak şeyin muhtemelen yüksek faiz oranları olacağını ve ekonominin yavaşlamasının kırılgan bir durum yaratarak riski önemli oranda arttıracağını kaydetti.
Tüketici duygusallığı da hızlı bir biçimde değişebiliyor. Hisse senedi piyasalarındaki ani bir düşüş, ısınma ya da market harcamalarını ödemek zorunda kalmak, insanların ürkmesine neden olabilir. Hali hazırda kredi kartı harcamaları artmış durumda.
New York Federal Fonu'nun Kasım ayı raporunda üçüncü çeyrek mesken harcamalarının 351 milyar dolardan 16,5 trilyon dolara yükseldiğini gösterirken, bir önceki yıla kıyasla %8,3 oranındaki artış, Büyük Resesyon'un başlarında, 2008 yılının ilk çeyreğindeki %9,1'lik artıştan beri görülen en yüksek oran. 2022 yılında enflasyonist ortamdaki tüketici direnci, insanlar tasarruflarını kullandıkça ve borçlarını artırdıkça hanehalkı ekonomisini aşındırabilir. Tüketiciler hali hazırda buna yönelik sinyaller gösteriyor. ABD Ticaret Departmanı'nın Aralık ayı raporları, ABD perakende satışlarının Kasım ayında %1,1 oranında düştüğünü; benzin ve otomobil haricinde perakende satışlardaki düşüşün %0,7 olduğunu ve bu rakamların enflasyon ekseninde revize edilmediğini gösteriyor.
Perakende Şimdi Ne Yapıyor?
BDO firmasının perakende ve tüketici ürünleri pratikleri ulusal lideri Natalie Kotlyar, perakendecilerin Ocak ayında üçlü bir etkiyle yüzleşeceğini ve bu durumun yılın ilk çeyreği boyunca devam edeceğini söylerken, 2023 yılına taşınan fazla envanterin, satınalma getirilerinde ve daha çok sayıda tüketicinin şimdi al sonra öde yükümlülüklerinde artışa neden olacağını, bunun da perakendecileri kalan mallarını temizlemek konusunda normalden daha çok sıkıntıya sokacağını belirtiyor.
Kotlyar'a göre çoğu perakendeci iade süresini 90 günden 30 güne indirirken, bazıları sadece 14 gün olarak belirliyor. Bu da erozyon etkisi marjını dördüncü çeyrekte sınırlandırıyor ve ilk çeyreğin başı itibariyle geçen yıldan kaynaklanan envanter fazlalıklarını azaltıyor. Perakendeciler yeni yıl takvimlerinin başlangıcı olarak Şubat ayını baz alıyor.
Bazı perakendeciler ve moda şirketleri 2023 yılı itibariyle resesyon riskiyle karşı karşıya
Bazı perakendeciler ve moda firmaları, kısmen 2022'nin başlarında onları çok fazla yanlış envanterle bırakan tüketici alışveriş tercihlerindeki ani değişimin de etkisiyle, 2023'e girerken kafalarında açıkça resesyon risklerini taşıyor. 2023 yılına hali hazırda biraz dikkatle başlamışken, bazı siparişlerdeki iptaller nedeniyle tüketici davranışında neler olduğunu çözmeye çalışıyorlar.
Perakendecilerin sıkılaşan envanter kısıtları ve siparişlerdeki düşüşlerle yavaşlayan talebe tepki verdikleri görülüyor diyen Gelmart Operasyon Müdürü Chris Dodd, yılın ilk yarısında görece olarak hala talebin yüksek olduğunu, perakendecilerin 2023 boyunca envanter yönetimi konusunda temkinli kalacaklarını umduklarını ifade etti. Ayrıca 2022'den kalan envanterin ilk çeyrekte kesinleşeceğini, bu envanter baskıları altındaki perakendecilerin bahar/yaz dönemine geçişte zorluk yaşayacaklarını belirtti.
Tel-Aviv merkezli Delta Galil Industries CEO'su Isaac Dabah ise kendi ilk çeyrek alımlarında perakendecilerin kendi envanterleri üzerinde çalıştıkları için daha temkinli ve muhafazakâr bir eğilimde olduğunu, kendi şirketlerinin çoklu dağıtım kanallarının kaldıraç etkisiyle envanteri azaltmak ve yılın ilk yarısının sonunda proaktif önlemler almanın sağlanması için sırada olacaklarını kaydetti.
Diğer moda şirketleri de düşen tüketici talebini hafifletmek için kendi karlılıklarını arttırabilme çabası içerisinde. Amerikan denim markası True Religion'ın Kasım ayında Başkan Yardımcılığına getirilen Tina Blake, amaçlarının önümüzdeki üç yıllık süreçte kadın giyim satışlarını %35 oranında arttırmak olduğunu ifade etti.
Stylitics kurucusu ve CEO'su Rohan Deuskar ise bir önceki yıl rakamlarına göre navlun fiyatlarındaki düşüşe dikkat çekerek, siparişi geri çekmek ve daha sonra tekrar sipariş edebileceklerini düşünmenin güvenli bir alan yarattığını söyledi.
Siparişi vermeden önce neler olup bittiğini bilmenin pek çok durumda envanter seviyelerinin düşmesini sağlayacağını söyleyen Deuskar'ın firması, tüketicilere bir ürünü online olarak satın almak için tıkladıklarında sanal ilham seçenekleri ve gruplama imkânı sağlıyor.
🌍Modada Çevre Yönetimi Nearshoring ve Onshoring ile başlıyor
ABD Ulusal Tekstil Organizasyonları Konseyi'nden Kimberly Glas'a göre ABD moda sektörünün nearshoring ve onshoring yaklaşımına geçmesi hem işletmeler hem de çevre açısından oldukça faydalı.
Onlarca yıl önce moda sektöründe alınan bazı kararların, çevre yönetimi açısından geriye dönmesi söz konusu. Yaklaşık 30 yıl önce 'serbest ticaret' dogması hem moda sektöründe hem de hükümet kanadında bolca dile getiriliyordu. Yeni ticaret anlaşmaları imzalandı. Dünya Ticaret Örgütü kuruldu, Çin, ABD ile normal ve kalıcı ticari ilişkilerle ödüllendirildi. Sonuç olarak ekonomiler giderek iç içe geçti ve işletmeler küreselleşti.
Tekstil ve hazır giyim konusunda ise offshoring yani üretimi ülke dışına taşımak oldukça modaydı. Çok sayıda satınalma yöneticisi, kendi ürünlerini düşük maliyetle yapacak, hızlı ve tek kullanımlık modaya uygun üreticiler aramak üzere şiddetli bir rekabetle gelişmekte olan ülkeleri taradı. Tüm bunların sonucunda yerel üreticiler yok oldu, sürdürülebilir bir tedarik zinciri için yeni çalışma ve çevre standartları belirlendi.
Bununla birlikte küreselleşme, çevresel zararın daha iyi belgelenmesi, denizaşırı ülkelerde çalışma standartlarındaki düşük seviye ve gerek ABD'de gerekse de gelişmiş diğer ülkelerdeki orta sınıfın içinin boşalması gibi öngörülemeyen sonuçlara neden olurken insanlar için güncel sorunlar yarattı.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre malzeme tedariğinden tedarik zincirindeki yıkama ve atık aşamasına kadar moda sektörü, küresel karbon emisyonlarından %8 ile %10 arasında sorumlu tutuluyor.
Fakat sektör ne yapabilir? Tüm tedarik sisteminin elden geçirilmesi gerekiyor ve içinde bulunduğumuz zamanlarda daha azı yeterli olmayacak.
Çevresel Perspektif Açısından Hazır Giyimde Nearshoring
Neyse ki Tedarik camiasında sektörün çevre ve işgücü zorluklarına işaret edecek şekilde iş yapmayı sağlayacak çeşitli çözümler söz konusu. Örneğin, bir işletme stratejisi olarak Nearshoring konusunda çok sayıda çalışma söz konusu.
Yine de çevre perspektifinden nearshoring'in faydaları hususunda daha çok çalışmaya ihtiyaç var. Tedarik zincirleri kısaltıldığında kazanan gezegenimiz olacak. Nearshoring, tüketici pazarlara coğrafi yakınlığı en üst düzeye çıkarmayı hedefliyor. Kısalan tedarik zincirleri pazara ulaşma hızını arttırırken, bu yeni tedarik zincirleri geleneksel Trans-Pasifik tedariğine kıyasla çok daha az karbon salınımı yaratıyor. Malzeme ve içerikleri birleştirmeden, bitmiş ürüne kadar dört veya daha fazla ülkeye göndermek yerine Nearshoring sadece bir ya da iki ülkede üretim ve sevkiyat işlemlerinden oluşuyor. Dahası, Nearshoring kapsamındaki tedarik zinciri birkaç haftayla ölçülebilirken, Asya'dan tedarik aylar sürebiliyor. Hazır giyim üretiminin yeniden ABD'ye dönmesi ve Batı yarım küredek i ticari partnerlerle Nearshoring uygulanması, yüksek seviyedeki sera gazı emisyonlarına ve küresel tedarik zincirlerindeki çevresel kirlenmeye yönelik olarak en iyi çözüm gibi sunuluyor.
Ayrıca ABD'li tekstil ve hazır giyim üreticileri, plastik şişelerin elyaf ve ipliğe dönüştürülmesi, bio-çözünürlüğe ilişkin yenilikler, fabrika operasyonlarında verimli ve sürdürülebilir uygulamalar yapılması gibi yenilikçi ve sürdürülebilir gelişmeler konularında zaten ön planda yer alıyorlar.
Nearshoring'in Çevresel Faydalarına Yardımcı Olacak Ticaret Anlaşmaları ve Tarife İndirimleri
Özellikle ABD-Meksika-Kanada arasındaki USMCA anlaşması ve Dominik Cumhuriyeti-Merkez Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (CAFTA-DR) gibi, Nearshoring'i kolaylaştıran, istihdamı arttıran, yatırımı teşvik eden ve destekleyen, çevreye fayda sağlayan ve ABD pazarına gümrük vergisiz erişim sağlayan ticaret anlaşmaları var. Her iki anlaşma da ABD'ye gelen hazır giyim ürünlerinde ABD yapımı iplik ve kumaş olmasını ve genel olarak bölgede üretilen ürünlere yönelik tarife kolaylıkları sağlayarak nearshore hızını maksimize ediyor. Bu hem çevre için hem de ABD'li çalışanlar için bir kazanç iken aynı zamanda bir milyonun üzerinde istihdamı ve büyük çapta yatırımı teşvik etmekte. Ayrıca kısalan tedarik zincirleri diğer küresel alternatiflerine kıyasla çok daha az karbon salınımına neden oluyor. CAFTA-DR gibi anlaşmalar, ticari ve çevresel yönetimin kesiştiği bir mekanizma sunuyor.
Yarn-forward (ikili dönüşüm) menşe kuralları bölgesel tedarik zincirlerini teşvik ediyor. Sadece lokal ekonomik gelişmeyi değil aynı zamanda daha fazla istihdam yaratılmasını ve sektörün karbon ayak izinin düşürülmesini sağlıyor.
Werner International'ın 2022'de yayımlanan bir analizi; Çin'den gelen hazır giyim ürünlerinin karbon emisyonları ile CAFTA-DR bölgesinden gelen hazır giyim ürünlerinin karbon emisyonları arasında ciddi bir fark olduğunu gösteriyor: Çin'den gelen ürünlerde ton başına 51,8kg karbon salınımı söz konusuyken, CAFTA-DR'den gelen ürünlerde bu rakam 18,1kg'ya kadar düşüyor.
İlaveten yarn-forward kuralının yumuşatılması da karbon kullanımını önemli ölçüde arttırıyor zira Çin'den CAFTA-DR bölgesine gelen girdilere kıyasla doğrudan CAFTA-DR bölgesinde üretilerek ABD'ye gelen girdiler çok daha az karbon ayakizi anlamına geliyor.
Honduras'tan gelen gönderideki karbon hassasiyeti, Asya'dan gelenlerin yaklaşık beşte birine tekabül ediyor. Bu haliyle CAFTA-DR anlaşması ticaret politikası ile çevreciliğin bir kesişimi anlamına geliyor ve gelecekte yapılacak ticaret anlaşmalarına bir taslak oluşturuyor.
Yerel, Bölgesel Üreticiler Pandemi Sürecinde Güçlendi
Küresel tedarik zincirleri pandemi sürecinde çöktüğünde neyse ki yerel ve bölgesel üreticiler güçlenerek boşluğu doldurdular. Sonuçta Trans-Pasifik Tedarik Zincirleri yeniden açıldı ve limanlar yurtdışında tecrit altında tutulan malların hacmiyle dolup taştı. Yaklaşık bir yıl önce Long Beach limanında yığılan tüm o konteyner gemilerinin ne kadar kirliliğe neden olduğunu düşünmekte yarar var. Ayrıca mutlaka bunun daha iyi bir yolu olmalı ve de var:
Yerel ekonomileri ve çalışanları desteklemek ve çevreye yardımcı olmak için Nearshoring ile gezegen size teşekkür edecek.
🌍Çin Menşeli Mallara Yönelik Section 301 Tarifelerinin Kaldırılması Hazır giyim, Ayakkabı ve Tekstili Nasıl Etkiler?
Çin ve ABD güç mücadelesini sürdürürken ABD giyim, ayakkabı ve perakende sektörleri, uzmanların Biden Yönetimi tarafından kaldırılmasının pek olası olmadığını iddia ettiği Section 301 tarifelerinin etkisi konusunda tekstil sektörüyle anlaşmazlığa düşmüş durumda. Amerikan hazır giyim, ayakkabı ve perakende sektörleri tarifelerin yüksekliği nedeniyle ABD'li markaları, perakendecileri ve nihayetinde tüketicileri daha yüksek fiyatlar konusunda baskılıyor. Amerikan Hazır Giyim ve Ayakkabı Birliği, Ulusal Perakende Federasyonu, Perakende Sektörü Liderleri Birliği ve ABD Moda Sektör Birliği, Section 301 tarifelerinin olumsuz ekonomik etkilerinin değerlendirildiği bir çalışma yayımladı. Bu rapora göre 2018 yılında başlayan cezai tarifelerden Amerikan işletmeleri ve tüketiciler hayli olumsuz etkilenmiş durumdalar.
Rapora göre; - Tarifelerin olumsuz etkisi olan yüksek maliyetler ve yüksek fiyatlardan en çok ABD'li şirketleri ve aileler mağdur oldu. - Tedarik zincirlerinin karmaşıklaşmasına neden olan faktörler de dahil olmak üzere tarifeler önemli düzeyde dolaylı maliyetlere neden oldu. - Tüketici ürünlerindeki artan fiyatlar en çok hane halkı gelirlerinin en düşük gelire sahip %20'lik kısmını daha olumsuz etkiledi.
Rapor, Section 301 vergileri olmadan da ABD'nin hazır giyim, ayakkabı ve seyahat ürünleri ithalatında en yüksek vergileri uyguladığını gösterirken, örneğin düşük değerli çocuk ayakkabılarına, diğer ayakkabı türlerinden çok daha yüksek vergiler uygulandığını, Section 301 tarifelerinin buna ilaveten vergi oranını Çin'den gelen ürünlerde %25'e kadar arttırdığını gösteriyor. AAFA Başkanı Steve Lamar bu tarifelerin işe yaramadığını, önerildiği zamanda dahi kötü bir fikir olduğunu, dört yıldır yürürlükte olan bu vergileri sürdürmenin Amerikan işletmeleri ve tüm Amerikalılar adına kötü bir fikir olduğunu söylerken, Tekstil Organizasyonları Ulusal Konseyi ise Nearshoring fırsatının gerçekleşmesi için bu tarifelerin yürürlükte kalması gerektiğini, Çin'in haksız ticari avantajlarına karşı ABD'li üreticilere rekabet şansı yarattığını belirtiyor. CAFTA-DR bölgesinin bu yıl 1 Milyar doların üzerinde yeni tekstil ve hazır giyim yatırımı aldığını söyleyen Tekstil Organizasyonları Ulusal Konseyi, bu tarifelerin Western Hemisphere'den gelen ithalatın artmasını sağladığını, dolayısıyla Çin'in uygulamalarını reform edene kadar bu tarifelerin yürürlükte kalması gerektiğini, aksi durumun Çin'in sektördeki küresel baskınlığının devam etmesine neden olacağını, Batı yarımkürede tedarik zincirinde yaşanan olumlu gelişmeleri baltalayacağını ve yerli üretici ve işçilere zarar vereceğini iddia ediyor. Biden Yönetiminin Section 301 Tarifeleri Konusunda Bir Sonraki Adımı Ne Olacak? Delaware Üniversitesi'nden Dr. Sheng Lu, yakın dönemde Biden Yönetimi'nin Section 301 tarifelerini sürdürme eğiliminde olduğunu ifade ederken, söz konusu tarifelerin Çin'in adil olmayan ticari pratiklerine karşı herhangi bir etkisi olmadığı ve sadece enflasyonu arttırarak ABD'li tüketicilere zarar verdiği düşüncesinde olduğunu söyledi. Çin'in ABD pazarındaki kayıplarını Vietnam ve Bangladeş gibi ülkelerin doldurduğunun görüldüğünü, fakat ABD tekstil sektörünün Çin'i uzun vadede Western Hemisphere tekstil ve hazır giyim tedarik zincirine en önemli tehdit olarak görmeye devam ettiğini kaydetti. USTR'ın Section 301 incelemesi sürerken, ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu'nun da Section 301'in ekonomik etkilerinin değerlendirildiği bağımsız bir raporu 15 Mart'taki kongreye sunması bekleniyor.
🌍Hazır Giyim Tedarikçilerinin Yarın Nasıl Davranacağı Konusunda Moda Markaları Bugünden Sorumlu Tutulmalı
Hazır giyim işçilerinin haklarının ihlal edilmesi konusunda moda sektörü yıllardır kötü bir üne sahipken 'sweatshop' tabiri sadece modada değil genel olarak herhangi bir sektördeki kötü çalışma koşullarını açıklamak için kullanılıyor ve özellikle Covid'den beri sektörün bu olumsuz çağrışımlarından kurtulmak adına çeşitli ilerlemeler kaydedilmiş durumda.
Örneğin Bangladeş'te bazı fabrika sahipleri tarafından pozitif bir çalışma ortamının yaratılması ve tüketiciler için gerçekten sürdürülebilir moda sağlanması adına önemli yatırımlar yapılmış durumda.
Diğer bir deyişle çok da uzun olmayan bir zaman önce 'gelecek' diye addedilen durum bugün yaşanmaya başlandı: çatı güneş panelleri olan fabrikalar, bina cephelerinin yeşil yaşam duvarları haline getirilmesi, çalışanlar için medikal merkezler, çocuklar için günlük bakım merkezleri vb.
Bununla birlikte büyük moda markaları ve perakendecileri, hazır giyim tedarikçileri ve fabrika sahiplerinin çalışanları için doğru şeyleri yapmaları hususunu kolaylaştırmıyor. Aberdeen Üniversitesinin yayımladığı ve Mart 2020-Aralık 2021 dönemini baz alan bir rapora göre, dört veya daha fazla fabrikadan alım yapan büyük ve bilindik markaların %90'ı, adil olmayan satınalma pratiklerine sahip. Dahası tedarikçilerin yarıdan fazlası tarafından iptaller, ödeme hataları, ödemelerde gecikmeler, indirim talepleri, fazla mesainin zorlanması gibi çeşitli adil olmayan satınalma pratikleri bildirilmiş durumda. Rapor, batı hükümetlerinin defalarca tekrar eden bu sorunu çözmek üzere bir 'moda gözlemcisi' yapısı kurması gerektiğini öneriyor.
Better Buying Institute tarafından yayımlanan başka bir rapor ise çalışma süresi, çalışan sözleşmeleri ve çalışan tazminatları konularında satınalma pratiklerinin ciddi etkileri olduğunu iddia ederken, bir tedarikçiye veya fabrika sahibine iyi davranılmamasının sahadaki işçiye de olumsuz yansıdığını gösteriyor; örneğin tedarikçinin nakit sıkıntısı ya da son dakikada geçilen bir siparişin yetiştirilme zorunluluğu, çalışanın eve daha az para götürmesi ya da çok daha uzun çalışma saatlerine maruz kalmasına neden oluyor.
Moda Markaları ve Onların Tedarikçilerinin Geleceği
1 Ocak'ta yürürlüğe giren Tedarik Zincirlerinde Kurumsal Due Dilligence Yükümlülükleri Alman Yasası'nın, yakın süreçte Avrupa çapında yaygınlaşması bekleniyor.
Yasa kapsamındastoklarını Almanya'da tutma isteğindeki tüm moda markaları ve perakendecilerinin, kendi tedarik zincirlerinde çalışanlara yönelik riskleri tanımlamalarını ve bu risklerini minimize etmek üzere gerekli önlemlerin alınmasını zorunlu kılıyor.
Dolayısıyla markalar ve perakendeciler için, tedarikçileri ve nihai tüketicilerine yönelik sorumluluklarının farkına varma, onlarla gerçek ticari partnerleriymiş gibi çalışma, ekstra birkaç sent tasarruf etmek adına kârlarını kesmeme ve fabrikaları birbirine düşürmeme konularında sorumluluk alma vakti gelmiş durumda.
Satınalma pratikleri ile insan hakkı ihlalleri arasında da bağ kuran Better Buying Institute, büyük ve bilindik moda markalarının Bangladeş'te üretim maliyetinin altında ödeme yaptığını gösterirken, Aberdeen Üniversitesi'nden Profesör M. Azizul Islam ise hükümetlerin, markaların ve perakendecilerin eylemlerini gözlemek üzere bağımsız denetim organları oluşturmaları gerektiğini söyledi.
🌍Avrupa Moda İttifakı Sürdürülebilirlik Konusunda Eylem Planı Önerdi
Avrupa Moda İttifakı (EFA), Avrupa moda sektörü için daha sürdürülebilir bir gelecek adına bir önlemler ve eylemler paketi yayımladı. Moda sektöründeki gerekli dönüşüm sürecinin desteklenmesi adına açıklanan pakete 10 binden fazla Avrupalı şirketi temsil eden 29 üye organizasyon imza attı.
Sera gazı emisyonlarının 2050 itibariyle sıfıra indirilmesini amaçlayan Avrupa Birliği'nin Green Deal mevzuatına uygun olarak açıklanan pakette, moda üreticileri, tasarımcıları ve tüketiciler için çevresel olarak sürdürülebilir, toksik olmayan bütüncül bir döngüsel tekstil sektörüne ulaşmak amaçlanıyor. Bu amaçla Gran Canaria'da düzenlenen toplantıda dört ana başlık altında hedefler açıklandı: sürdürülebilirlik, eğitim, politika ve inovasyon. EFA, sürdürülebilirlik ve dijital dönüşümün, inovasyon, eğitim ve iş piyasası ile beraber moda sektörünün daha dayanıklı, tamir edilebilir, yeniden kullanılabilir ve geri dönüştürülebilir olması noktasında beraber ele alınması gerektiğini önerirken, bu dönüşüm sürecinin hızlandırılması için genç yetenekler ve tasarımcılar arasında kültürler arası iletişimlere, araştırma ve kampanya süreçlerine odaklanılacak. İngiliz Moda Konseyi CEO'su Caroline Rush, tasarımcılarının ortak değerler ve ortak ölçümleme araçlarıyla Fransa, İtalya, Almanya, Danimarka ya da başka bir yere gittiklerinde sürdürülebilirlik konusundaki ortak çerçeveyi kolayca anlamalarını hedeflediklerini; özellikle küçük işletmelerin küresel ticaretteki bu yeni zorlukları anlamakta güçlük çektiklerini söyledi. EFA'nın 2023-2027 dönemi için belirlediği dört hedef ise şu şekilde: 1. EFA üyeleri arasında ve moda sektöründe etik, sosyal ve sürdürülebilir prensiplerin tanımlanması, 2. Data paylaşımına dayanan bir ölçümleme sistemi ekseninde Avrupa çapında döngüsel ve sosyal bir moda eko-sisteminde Avrupa moda kültürü ve işletmelerini temsil edecek moda için yeni bir Yeşil Anlaşma (Green Deal), 3. EFA paydaşları arasında sürdürülebilirliğin yaratılması ve uygulanması, sosyal ve kültürel sorumluluk pratikleri, teknolojik eğitimler, 4. Z kuşağının ve moda sektörünün döngüsel, dijital ve sosyal dönüşümüne liderlik edecek yeni jenerasyonların güçlendirilmesi
EFA üyeleri bu vizyon ve hedeflerin iki ya da üç yıl içinde aksiyon planları ve politika çerçevesine dönüşerek dönüşüme öncülük etmesini beklerken, yaratıcı ve tasarım odaklı paydaşlar başta olmak üzere moda sektörünün ihtiyaçları ve zorluklarını anlamanın önemine vurgu yapıyor. 2023 yılında Avrupa çapında moda ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren mikro, küçük, orta ve büyük ölçekli işletmelerin ihtiyaçları ve zorluklarını tespit edecek bir anket hazırlayan EFA, buradan edinilecek bilgilerle başta Avrupa Döngüsel ve Sürdürülebilir Tekstil Strateji Belgesi olmak üzere yeni oluşturulacak politikalar çerçevesindeki öncelikleri belirleyecek. Buradaki amaç paydaşların Avrupa mevzuatını daha iyi anlayarak hareket etmesi ve 'çeviri' metinlerde kaybolmanın önüne geçilmesi. Almanya Moda Konseyi Başkanı Christiane Arp, moda konseylerinin amaçlarından birinin yeni jenerasyon tasarımcıları desteklemek olduğunu, genç nesilde bu dönüşümü sağlayacak potansiyel olduğunu ifade etti. Global Fashion Agenda'dan Maria Luisa Martinez ise, sektördeki çabaların çoğunun gönüllü olduğunu fakat önerilen düzenlemelerin bunu değiştirme amacında olduğunu belirtirken; yeşil dönüşüm kapsamında tüketicilerin güçlendirilmesi hususundaki direktifin, tüketicilerin satınalma pratiklerinin çevre dostu olmasını sağlamasını ve Sürdürülebilir Ürün Mevzuatı İçin Ecodesign (ESPR)'nin daha sürdürülebilir ürün tasarımını desteklemesi ve sürdürülebilir ürünleri bir norm haline getirmesini beklediklerini ifade etti.
🌍Hindistan - Avrupa Birliği STA Müzakereleri Sürüyor
Hindistan ile AB arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması (STA) müzakereleri sürerken şimdiye kadar üç müzakere oturumu düzenlendi.
Hint hükümetinden bir yetkili iki taraf arasındaki ticari anlaşma müzakerelerinin yakında sonlanmasını beklediklerini söylerken, Hindistan'ın hazır giyim ihracatında Avrupa, Kuzey Amerika'nın ardından ikinci büyük pazar konumunda.
Hindistan ile AB arasında üç müzakere oturumu daha düzenlenecek. Hindistan hali hazırda Avustralya ile STA imzalamış durumda, İngiltere ile STA müzakereleri ise devam ediyor.
2022 yılının ilk on ayında Hindistan'ın hazır giyim ihracatı 13,7 milyar doları geçerken, Avrupa'ya yapılan ihracat 4,8 milyar dolarlık hacmiyle toplam hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının %35,5'unu oluşturuyor.
🌍AB Komisyonu Aldatıcı Reklamlara Karşı Kanun Hazırlığında
AB şirketleri yakın zamanda pazardaki ürünlerinin iklim dostu olduğunu kanıtlamak zorunda kalacak. AB Komisyonu, tüketicilerin bir ürünün iklime ve çevreye gerçekten zarar verip vermediğini anlamasını kolaylaştırmak üzere yeşil aklamaya (greenwashing) karşı bir yasa çıkarmak istiyor.
Komisyona göre, tüketiciler genellikle ürünlerin sürdürülebilirliği hakkında güvenilir bilgiye sahip değil.
Yeşil aklama hususunda örnek vermek gerekirse şirketler, öyle olmadığı halde ürünlerini çevre dostu gibi lanse edebiliyorlar.
AB Komisyonu'nun 2020'de yayımladığı bir çalışmaya göre ürünlerin çevre dostu olması hususundaki iddiaların yarıdan fazlasının içi boş, aldatıcı ya da asılsız. Bununla birlikte aynı çalışma farklı AB ülkelerinin farklı standartlarını karşılama konusunda şirketlerin güçlük yaşadığını gösteriyor.
Komisyon, AB ülkelerinin iklimle ilgili iddialarının bilimsel kanıtlara, uluslararası standartlara ve bağımsız üçüncü taraflar tarafından onaylanmasına dayanmasını öneriyor. Ayrıca, bir ürünün üretiminde iklime zarar veren emisyon miktarlarını ya da kullanımı sırasında oluşan çevreye zararı gibi, ürünlerin tüm yaşam döngülerinin hesaplanmasını da istiyor.
Örneğin kanserojen ya da diğer sağlığa zararlı içerik barındıran ürünlerin, pazarda 'çevre dostu vb.' gibi pazarlanması yasaklanacak, vatandaşlar bu kuralların ihlali durumunda şikâyette bulunabilecek.
Komisyonun yasa taslağını Mart ayında sunması bekleniyor.